7.3.10

Azerbaycan Millî Hareketi ve Musavat Partisi

Azerbaycan’da Yirminci Yüzyılın Başında ve 1990’lı Yıllarda Siyasî Gelişmeler, Azerbaycan Millî Hareketi ve Musavat Partisi
Banu İşlet Sönmez* (Marmara Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümünde doktora öğrencisi)

GİRİŞ
XX. yy.ın Başında Azerbaycan’da Siyasî Gelişmeler ve Azerbaycan Millî Hareketinin Oluşumu
XIX.yy.ın başında Çarlık Rusya’sı Azerbaycan’ı istila ettiğinde, bu bölgede birbirinden ayrı, dağınık hanlıklar vardı. İki yüzyıl kadar süren İran hakimiyetinin son bulmasıyla birlikte, bir kısmı İran yönetimiyle bağlantılı olmak üzere hanlıklar kurulmuştu. Swietochowski, bu dönemi ‘‘Azerbaycan’ın yarım yüzyıl süren bağımsızlığının başlangıcı’’ olarak nitelendirse de, bu dönemde kısa süren Şirvan-Şeki birliği dışında her hangi bir birlikten söz etmek mümkün değildi. (Swietochowski, 1988:20). Ancak, Azerbaycan, zengin bir siyasî geçmişle birlikte, beş-altı asırlık bir edebiyata, maddî ve manevî bir birikime sahip olabilmişti. Tarım, ticaret, sanayi, edebiyat, sanat ve fikir hayatı Azerbaycan’da gelişmiş durumdaydı (Bala, 1938:23).
Rusya, 1840’lı yıllara kadar Kafkasya ve Azerbaycan’da idare şekline dokunmamakla birlikte, bu dönemden sonra Kafkasya’da kalıcı olacağından emin olan Çarlık yönetimi, önce Hazar Kıyısı Bölgesi, daha sonra da Kafkasya Valiliğini kurarak, yeni bir sistem getirmiştir (Saray, 1993:23). 1846’da Çarın fermanıyla han, bey ve ağalardan mülk sahibi bir sınıf yaratılmış, yeni sistemle hanlar ve orduları dağıtılmış, milletten asker toplanmayarak askeri gelenekler ve ruh öldürülmüş, halk sosyal ve siyasî haklardan mahrum bırakılmıştır. Daha önceleri ilim, edebiyat ve sanat yuvası olan hanların sarayları dağıtılmış ve yeni mülk sahibi sınıf da önceki hanlardan her açıdan çok daha aşağı durumda olduğu için, kültür ve fikir hayatında tam bir durgunluk hakim olmuştur. Yeni bir sosyal zümrenin yetişmesi ancak XIX.yy.ın sonu-XX.yy.ın başında gerçekleşmiş; bu dönemde Rusya’da genel olarak liberalizme gidişle birlikte Transkafkasya için de Rusya’yla organik bir birleşme süreci başlamış, aynı dönemde çıkarılan ve işlenen petrol oranının da artmasıyla birlikte sanayide ilerleme kaydedilmiş, bir sanayi burjuvazisi ve Avrupaî bir aydın zümresi oluşmuştur. Sermayedar zümre içerisinde Zeynelabidin Tagiyev gibi Müslüman girişimciler, eğitim ve kültür hareketine maddi yardım sağlayarak gelişmesine katkıda bulunmuştur (Swietochowski, 1988:33-42).
Bu yeni aydın zümre, milletin yükselmesi ve millî varlığını koruması için yeni hayat ve sosyal ilişkilerin kurulması ve eskisinin yıkılması gerektiğine inanıyordu. Çağdaş medeniyete kavuşmayı millî dil, edebiyat, sanat ve basını geliştirmeyi savunuyorlardı. Hedefleri, eğitim ve öğretimin yaygınlaşması, laiklik, ve edebî canlanma olarak özetlenebilir (Swietochowski, 1988:42). Bu ilerici aydın gruba “Millî Maarifçiler” deniliyordu. Bu grup Azerbaycan’ın sosyal, kültürel yükselişini ve azatlığını temin etmek yönünde çaba gösteriyordu (Baykara, 1975:68). Bu aydın grup içerisinde, Rus liberalleriyle aynı görüşü taşıyan ilerici kesim ve Rus ihtilalcileriyle aynı görüşü taşıyan ihtilalci gençlik şeklinde iki kesim olduğu görülüyordu. Ancak iki kesim de milliyetçilik prensiplerine sadıktı (Bala, 1938:29-30).
Bu dönemde ilerici Batılı fikirler ileri süren Mirza Fethali Ahundzâde (1812-1878) dikkat çekmektedir. Bütün Türk ve İslâm dünyasında ilk dfea tiyatro okulu açma girişiminde bulunmuştur. Böylelikle, kültürün en önemli temelleri olan dil ve edebiyata hizmet edilmiş olacaktı, aynı zamanda da, yeni Batılı fikirler yaygınlaşacaktı. Ayrıca Mirza Fethali, Arap alfabesinin sadeleştirilmesine çalışmış, eğitim ve öğretimin yaygınlaştırılmasına, laikliğe ve edebî canlılığa önem vermiştir (Swietochowski, 1988:44).
Gene bu dönemde Hasan Zerdabi (1842-1907), Avrupa’da yüksek öğrenimini yapmış, Bakü’ye döndükten sonra 1875’de Türkçe ilk matbaayı ve Ekinci (1875-1877/Baku) adında Türkçe ilk gazeteyi kurmuştur. Çağdaş medeniyetin benimsenmesini, Avrupa tarzında, “usul-i cedid” metodu ile yeni okullar açılmasını savunmuştur. Bu eğitimin ana dilde yapılmasını ileri sürmüştür. Türk dillerinin birleştirilmesi gibi fikirler ortaya atmıştır (Gendilov, 1995:29-30).
Hasan Beyin fikirleri büyük ölçüde Kırımlı Gaspıralı İsmail Bey (1851-1914) tarafından da benimsenmiştir. İlk zamanlarda Müslümanların ilerlemesini sağlayacak uygar bir ülke olarak gördüğü Rusya’ya bağlılığını vurgulamakla birlikte, Gaspıralı’nın fikirleri daha sonra Pan-Türkizm şekline dönüşmüştür (Swietochowski, 1988:50). Gaspıralı Tercüman (1883-1917/Bahçesaray) gazetesinde ve diğer eserlerinde, Türkleri bir bütün olarak kabul ediyor, ortak ve temiz bir dil etrafında birleştirilmelerini savunuyordu. ‘‘Dilde, fikirde, işde birlik’’ şiarı ile Türklerin birlik bilincini uyandırmakta katkısı olmuştur. O da kendi dilinde eğitimi öneriyordu. Gaspıralı’nın fikirlerinden ‘‘usulü cedid’’ akımı doğarak, bütün Rusya Türklerine yayıldı. Gaspıralı’nın Türkçülüğü aslında medeniyet alanını kapsıyordu, fikirlerinde Batılılaşmanın yanı sıra, genel, fakat kültürel bir Türkçülük de ön planda görülmekteydi. Bu birlik, ruh, din ve maneviyat birliği şeklinde vücut bulacaktı (Gendilov, 1995:32-33). Bu fikir, daha sonra Hüseyinzâde Ali Bey tarafından ‘Türkleşmek, İslamlaşmak ve Avrupalılaşmak’ şeklinde formüle edilmiştir, ve Musavat Partisi tarafından benimsenmiştir (Bala, 1938:33).
Bu döneme kadar sözünü ettiğimiz birinci ve ikinci nesil aydınlar, Türkçülüğün yalnız kültür ve eğitim alanları içerisinde faaliyet göstermiş, ancak XX.yy.la birlikte, üçüncü nesil bu sınırları aşarak, Türkçülüğün siyasi karaktere bürünmesini sağlamışlardır (Gendilov, 1995:34).
Bu gelişmelerin de gösterdiği gibi, XX.yy.ın başlarına doğru Türk millî hareketi hem genelde, hem de Azerbaycan özelinde şekillenmeye başlamıştır. Bu dönem, Bala’nın ifadesi ile, ‘‘…türklüğün milliyet devrinden millet devrine geçtiği bir devir oluyordu.’’ (Bala, 1938:34).

‘‘Lisanı, tarihi, âdâtı, dini, vatanı v.s.-si bir olan insanlar bir milliyet teşkil ederler; fakat bir milliyetin millet haline geçmesi umumî şuur ve maşerî iradenin tesisine bağlıdır. Bu ise yalnız “içtimaî hafıza” vazifesini gören organın (uzvun) teşekkülü ile vücud bulur. …Şehirlerde yetişen münevver zümre milletin şuurunu terbiye ve iradesini temsil eden bir sınıf haline geldi. Bu sınıfın en büyük aleti matbuattır.’’ (Bala, 1938:35)

Rusya Japonya karşısında yenilince, içeride inkılabın başlamasıyla, 1905’de Çarlık meşrûtî bir idare getirmek zorunda kalmıştı. Bu meşrûtî yönetim dönemi, Rusya işgali altındaki bütün Türklerin olduğu kadar, Azerbaycan için de çok önemli bir dönem oldu. Yumuşayan ortamla birlikte, şiir, edebiyat, tiyatro, musikî, matbuat, basın-yayın ve eğitim alanlarında önemli gelişmeler oldu. Sosyal ve siyasî düşünce ve cemiyetler açısından da ilerlemeler oldu. Gündelik gazeteler kuruldu . Basın yoluyla kamu oyu oluşmaya başlamıştı (Resulzade, 1990:22-23).
Bu gelişmelerin yanı sıra, bir kısmı gizli olmak üzere komiteler, cemiyetler ve partiler oluşmuştur. İlk olarak, 1901 yılında Baku’de kurulmuş olan Rus ‘Sosyal Demokrat’ Partisinin Baku Komisyonuna bağlı ve seksiyonu şeklinde çalışan bir Türk teşkilatı, 1904’de ‘‘Hümmet’’ adı altında yeraltı partisi olarak kurulmuştur (Baykara, 1975:77).
Bu arada, Ermeni ihtilalcilerinin Rusya’nın teşviki ile, Türkiye topraklarının ardından, Azerbaycan topraklarını da hedef almaya başlaması ile, Kafkasya’da gerginlikler ortaya çıkmış, bunun sonucunda Azerbaycan’da nefsi-müdafa bilinci oluşmuş, millî varlığı korumak için siyasî bir teşkilat çevresinde birleşme gerekliliği ön plana çıkmıştır. Bu amaca yönelik olarak 1905 yılında Ahmed Ağaoğlu tarafından, yerel eşraf öncülüğünde Baku’de gizli Fedaî cemiyeti kuruldu. Bu cemiyet daha sonra Dıfaî Partisi adıyla anılmıştır (Baykara, 1975:131-132).
Partinin başlıca amacı Kafkasya halkları arasında birlik yaratmaktı. Bu partinin temel prensipleri Musavat partisi tarafından da benimsenmiştir. İki partinin de programlarında millet Müslümanlık şeklinde alınmıştı ve ümmetle millet birbirinden ayrılmamıştı (Bala, 1938:59).
Dıfai Partisinin kurucusu Ahmed Ağaoğlu (1870-1938), İslâm milliyetçiliğinin ideoloğuydu. Müslümanların kurtarılması ve manevi, siyasi kalkınmalarının sağlanması yolunda çaba gösteriyordu. Eserlerinde, İslâmî reformdan geçirmek, bir nevi Reformasyon yaparak, Müslüman kavimleri alçalmaktan kurtararak, ilerlemelerini sağlamaktan söz etmekteydi. Ağaoğlu (Ağayev) zamanla Türkçülüğe yönelmiş, Yusuf Akçura tarafından yayınlanan Pan-Türkizm eğilimli Türk Yurdu’na da katkılarda bulunmuştur (Swietochowski, 1988:105). 1908 senesinde Ahmed Ağaoğlu’nun Türkiye’ye gitmek zorunda kalmasıyla Difaî dağılmıştır. Difaî Partisinin kadrosu Musavat Partisine katılmıştır (Baykara, 1975:205).
Bir diğer siyasî parti olan Rusya Müslümanları İttifakı, 15 Ağustos 1905’de, Ali Merdan Topçubaşı, İsmail Gaspıralı, ve Yusuf Akçura’nın da katıldığı Nijni-Novgorod’daki ilk kongrede kurulmuştur . Bu partinin amaçları vicdan hürriyeti, bütün Rusya vatandaşları arasında hukukî eşitlik ve kültür sahasında millî gelişme hakkı idi. Partinin başkanlığını Ali Merdan Topçubaşı yapıyordu (Bala, 1938:40).
Ancak, İttifak partisinin taktiğini yeterli görmeyen ve milli gelişmenin ancak Çarlık rejiminin devrilmesi ile mümkün olduğunu düşünen inkılapçı bir gençlik oluşmuştu. Bu grup Rus ihtilalcileri ile iş birliği içinde faaliyet göstermekteydi. İnkılapçı gençlerin, Rusya’nın cumhuriyet şeklinde kurulması, toprak ve işçi meselelerinin adil bir şekilde halledilmesi, siyasî hakların tanınması, millî-medenî özerklik ve vakıfların kendileri tarafından idare edilmesi gibi talepleri vardı (Bala, 1938:41-43).
Bu dönemde Baku ve Kazan’da İttifak Partisinin şubeleri açıldı. Kırım’da İttifak’ı Tercüman temsil ediyordu. Kazan’da Hürriyet ve Tançi Partileri oluşturulmuştu. İnkılapçı gençlik Kırım’da Vatan Hadimi, Baku’de Tekamül ve Kazan’da Tan gazetesi etrafında birleşmişti (Bala, 1938:42).
1905 İhtilalinden sonra varolan hareketli sosyal ortamda gelişen cemiyet hareketi, bütün imparatorlukta yaygınlaşan liberal ve bağımsızlıkçı hareketlere paralel olarak gelişmiş ve millî bir içerik kazanmıştı. Bu dönemde, yüksek tahsil gören, çoğunlukla asiller sınıfından çıkan aydınlar Rus liberalizmini benimsemiş, millî eğitim gören genç nesil ise Rusya cemiyetçiliğinin radikal ve inkılapçı akımlarına eğilim göstermişlerdir (Bala, 1938:44). Musavat Partisi de Rusya cemiyetçiliğinin ihtilalci kesimine eğilim gösteren genç kesimden oluşuyordu. Çarlık’a karşı mücadelede ihtilalci sosyalizm müttefik olarak görülüyordu. Bu düşünce yapısı Musavat Partisi’nin kurucularının Hümmet Partisi’nden geldiği gerçeğini de yansıtmaktaydı (Baykara, 1975:203).
1907 yılından itibaren Rusya baskı politikalarına geri dönmüş, Müslümanların ortak din çerçevesinde birleşmesini engellemeye ve İslâmiyeti millî birliği parçalamak için bir vasıta olarak kullanmaya yönelik politikalar uygulamaya başlamıştı. 1907 yılında İkinci Devlet Duması dağıtılmış, ve seçim kanunu Rus olmayan miletlerin aleyhine değiştirilmişti. Azerbaycan’da kurulan eğitim cemiyetleri kapatılmaya başlandı. Çarlık rejimi, bir yandan ulema ve mollaları kullanarak, Müslümanların ortak bir din çevresinde birleşmelerini engellemiş, İslâmiyeti millî birliği parçalamak için araç olarak kullanmış, diğer yandan, millî terbiyeyi engelleyip, halkı Rus okullarında okumaya mecbur etmiştir (Resulzade, 1990:13).
Bu baskıcı faaliyetlerin başlaması üzerine Ali Merdan Topçubaşı hapse atıldı ve Ahmet Ağaoğlu ve Ali Hüseyinzade Osmanlı devletine iltica ettiler. Baku’de bir çok aydın tutuklandı ve sürgün edildi (Bala, 1938:51). Sonuçta İttifak Partisinin liberal milliyetçilik taktiği başarısız olmuş, inkılapçı milliyetçiler ön plana çıkmıştı. Bu dönemde, gerici muhafazakarlar, milliyetçi liberaller, ve inkılapçı milliyetçiler olmak üzere üç sosyal kuvvet oluşmuş bulunuyordu (Bala, 1938:53).
Bu dönemde ortaya çıkan yeni sanayi burjuvazisi de ulusal bilincin gelişmesine katkıda bulunuyordu. Örneğin Hacı Zeynelabidin Takiyev’in maddî desteğiyle bir çok matbaalar ve gazeteler kuruluyordu (Swieotochowski, 1988:42).
İran’daki inkılap hareketleri de Azerbaycan’da etkili olmuştur. İnkılapçı gençlik gönüllü olarak İran inkılabına katılmıştır ve Baku İran inkılapçılarının karargahı haline gelmiştir. Ancak Rusya’nın İran inkılabını bastırmasıyla İran iki nüfuz bölgesine bölünerek, kuzey kısmı Rusya kontrolüne girmiştir (Swietochowski, 1988:97-106).
Gene aynı dönemde Rus yayılmacı politikasının Balkanlarda da başarılı olduğu görülmekteydi. Balkan Savaşı’nın sonucunda, Rus liberallerinin de Türklük ve Müslümanlık karşıtı tavır aldıklarının görülmesi üzerine, Azerbaycan liberalleri Rus liberallerinden ayrılmış, ve inkılapçı milliyetçilere katılmışlardır (Bala, 1938:63-64).

I. MUSAVAT PARTİSİ’NİN KURULUŞU

Musavat’ın teşkilatlanması bazı kaynaklarda 1902 yılına kadar götürülmektedir. 1902 yılında Baku’de, Mehmed Emin Resulzade (1884-1955) tarafından Müslüman Gençlik Teşkilatı kurulmuştu. Bu teşkilat, Müslüman Demokratik Musavat Cemiyeti adı altında gizli faaliyet göstermeye başlamış ve çok geçmeden bir kolu da İran’da kurulmuş, İran meşrûtî hareketine katkıda bulunmuştu. Gene bu cemiyet içerisinden M. Mevsimov, M. E. Resulzade, M. H. Hacinski, Ekim 1904’de, Baku’de Sosyal Demokrat Hümmet’i kurmuşlardı (Gendilov, 1995:59).
Daha ileri bir tarihte ise, 1912 yılında, Abbas Kazımzade ve Mihailzade Korbolay önderliğinde bir grup eski Hümmetçi, Musavat adı altında gizli bir dernek kurdular. Aralarında Nakioğullarından Taki, Resulzade Mehmed Ali ve daha sonra 1913’de Mehmed Emin Resulzade’nin de yer aldığı bu grup, Rus devriminden sonra hayal kırıklığına uğramıştı ve Müslüman halklar arasındaki milliyetçi yönde gelişmeler de dikkatlerini çekiyordu. Musavat bu dönemde daha çok aydınlar, öğrenciler ve işadamları tarafından destekleniyordu. Musavat’ın örgütlenmesi Baku dışına taşarak ülke ölçüsünde büyük bir teşkilat haline gelmiştir (Swietochowski, 1988:107-108). Musavat’ın yasal olarak açık faaliyete geçmesi ise 1917 burjuva devriminden sonra bütün siyasî partilere yasallık verilmesiyle Mart 1917’de gerçekleşmiştir (Gendilov, 1995:68).
Musavat’ın ilk bildirisi Pan-Türkçü fikirlerden ziyade Pan-İslâmcı eğilim taşımaktaydı. Ümmet ile millet, Türklük ile Müslümanlık birbirlerinden ayrılmamıştı. Musavat’ın amacı müstakil bütün Müslüman devletlerin bağımsızlıklarını korumaları ve mahkum bütün Müslüman devletlerin bağımsızlıklarına kavuşmalarına yardım etmekti. Faaliyet programında Rusya’da yaşayan Türk dilli, İslâm dinli halkları millî-medenî ittifak esasında birleştirmeyi gözetiyordu (Gendilov, 1995:69). Taktik olarak inkılapçıydı ve Rus ihtilalci partilerle ve İslâm milletlerinin bağımsızlığı için çalışan başka Müslüman partilerle işbirliği içinde çalışıyordu. Doktrin açısından halkçıydı. Musavat’ın sınıf anlayışı meslekî zümre manasındaydı ve halkçılığı genel eşitlik esasına dayandırmaktaydı. Dayandığı kuvvet işçi, köylü, ve emekçi aydın zümre idi. Musavat’ın bu İslamcı söyleminin Türkçü bir içeriğe dönüşmesi ancak Mehmet Emin Resulzade’nin etkisiyle mümkün olmuştur (Bala, 1938:12).
Mehmet Emin Resulzade 1906’da inkılapçı gençliğin lideri durumundaydı, ve İran inkılabında da savaşmıştı. İran meşrûtiyet hareketinin gelişmesi üzerine 1908’de Güney Azerbaycan’a geçmiş, Tebriz’de hareketin önderi Settar Han’la birlikte çalışmıştı. Daha sonra, Tahran’da İran-ı Nev (1908-1911) gazetesini kurmuştu. 1910 yılında İran Demokrat Partisi’nin kurucuları arasında yeralmıştı (Gendilov, 1995:47). İran’da mülteciliği döneminde Resulzade bir İran milliyetçisiydi (Swietochowski, 1988:102). Rusya’nın İran’a müdahalesi sonrasında Türkiye’ye iltica etmişti. Resulzade, bu dönemde İstanbul’da bulunan Yusuf Akçura, Ahmed Ağaoğlu, Ali Hüseyinzade ve Ziya Gökalp gibi Türkiye Türkçüleri ile temasa geçmişti. Resulzade, Şeyh Cemaleddin Afganî (1836-1897)’nin “Vahdeti Milliye Felsefesi ” adlı yazısının etkisi altında kalmış ve bu felsefe, Musavat Partisinin ümmetçilikten milliyetçiliğe, ve İslamcılıktan Türkçülüğe geçmesinde önemli rol oynamıştır. Bu değişim, XIX.yy.dan itibaren Türk halkları arasında güçlenmekte olan Pan-Türkizm fikri ile uyumlu olarak gerçekleşmiştir (Gendilov, 1995:31).
1905-1908 yılları arasında Resulzade, Hayat, İrşad, Tekamül, Füyuzat, Yoldaş ve Terakki gibi süreli yayınlarda yazılar yazmıştır. Bu yazılarında, sosyal ve siyasî konular, özellikle hürriyet, millet, insan hakları, medeniyet gibi kavramlar üzerinde durmuş, bu düşüncelerini “insanlara hürriyet, milletlere istiklal” şeklinde formüle etmiştir (Resulzade, 1990:XI).
1914 yılında dil konusunda gazetelerde bir çok yazı çıkmaya başlamış, ve Osmanlı dili ve Azeri Türkçesi taraftarları olarak basın iki kampa bölünmüştü. Resulzade, bu iki kampın ortasında, sade ve temiz Türkçe tezini savunuyordu. 1915’de kurduğu Açık Söz gazetesi aracılığıyla bu yönde milliyetçi bir edebiyat doğmasına öncülük etti. Bunun yanı sıra Resulzade, İslâmiyetin ve Müslüman cemiyetin milliyet değil, ümmetçilik ifade ettiğini, milliyetin din üzerine değil, dil ve kültür birliği üzerine kurulabileceğini savundu. Onun felsefesine göre;

‘‘Millet, dili, dini, an’anâtı, edebiyatı, tarih ve âdâtı olan cami-i beşeriyeye denilir, Yalnız din birliği bir millet teşkil edemez.’’ (Bala, 1938:75)

Bu tez doğrultusunda, Musavat Partisinin 1917’deki Birinci Kongresinde kabul edilen programında, yalnız din birliğinin bir millet oluşturamayacağı, dil, adet ve edebiyatın milliyeti oluşturan ortak unsurlar olduğu vurgulanmıştır. Buradan da bütün Türklerin bir millet olduğu sonucuna varılmıştır. Böylelikle ümmetçilik devri kapanmış, Türk milliyetçiliği devri açılmış oluyordu (Bala, 1938:73).
Resulzade, bu fikirlerini Açık Söz gazetesi aracılığıyla yayıyordu. Bu fikirlerden etkilenen Açık Sözcü bir nesil oluştuğu görülmektedir. Milliyetçi fikirler etrafında özel dernekler ve cemiyetler kurulmaya başlamıştı. 1917 inkılabından sonra, bu cemiyetler ve birçok ılımlı siyasî grup Musavat Partisine katılmışlardır. Bunların arasında Adem-i Merkeziyet Partisinin yanısıra, Ahrar Partisi ve İttihad Partileri yer almaktadır (Lemercier-Quelquejay, 1984:36).
1917 yılında, Nasib Yusufbeyli tarafından Gence’de milliyetçi Türk Adem-i Merkeziyet Fırkası kurulmuştu. Bu partinin de milliyet konusuna yaklaşımı Açık Söz gazetesi çerçevesindeydi ve Musavat Partisinin çizgisindeydi. Rusya’nın millî varlıklara bölünerek, ademî merkeziyet esası üzerine kurulması, ve bütün milletlere millî-mahallî özerklik verilmesini savunuyordu. Devlet şeklinin Cumhuriyet olması konusunda da Musavat’la anlaşıyordu (Bala, 1938:79; Swietochowski, 1988:131-132).
15 Nisan 1917’de Baku’de toplanan Kafkasya Müslümanları Kurultayı’nda Musavat ve Ademi Merkeziyet Partilerinin çizgileri Kurultay’a hakim olmuştur. İki partinin 20 Haziran 1917’de birleşmesi ile, Kurultay’da ve ardından toplanan Rusya Türkleri Kongresi’nde Türk Adem-i Merkeziyet ile Musavat Fırkası’nın tezi kabul edilmiştir. Programın esası, Rusyanın mahallî ve medenî muhtariyetler temelinde parçalara bölünmesi idi (Resulzade, 1990:31).
26 Ekim 1917’de Baku’de Musavat Partisinin ilk resmî kurultayı açılmıştı. Kurultay Merkez Heyetinin Başkanı olarak Resulzade’yi seçmişti . İlk kurultayda açıklanan programın esasları şunlardı; Rusya millî-mahallî muhtariyetler esası üzerine kurulu federatif bir halk cumhuriyeti olmalıydı; söz, basın, vicdan, örgütlenme ve tatil gibi sosyal-siyasî haklar tanınmalı, belirli bölgeye sahip olan her millete muhtariyet hakkı verilmeli, olmayanlara millî-medenî muhtariyet hakkı verilmeli idi (Gendilov, 1995:69).
Bu programda açıkça görüldüğü gibi, Musavat Partisi hemen bağımsız bir devlet kurma yolunda bir politika izlemek yerine, öncelikle Rusya’ya bağlı geniş ölçüde imtiyazlara sahip muhtar bir idare kurmayı tercih etmiştir (Saydam, 1993:86).
Ocak 1919’da, Azerbaycan Cumhuriyetinin başında bulunan Musavat Partisinin ikinci Kurultayında, Musavat hürriyetçi, milliyetçi, istiklalci, halkçı, ve cumhuriyetçi olduğunu ilan ediyordu (Bala, 1938:87).
Musavat, insan uygarlığının millî kültürlerin birleşmesinden oluştuğunu ve bu yüzden milletlerin bağımsız yaşamaları gerektiğini savunuyordu. Bağımsız olmayan milletler millî kültürlerini koruyamazlardı. Musavat’ın milliyetçiliği kültürel-sosyal birlik gerçeğine dayanıyordu. Milliyeti oluşturan başlıca unsurları dil, âdet ve edebiyat olarak sayıyor ve buradan yola çıkarak bütün Türklerin bir millet olduğu sonucuna varıyordu (Bala, 1938:88-89).
Musavat dil siyasetini de programına yansıtmıştı. Liselerde Osmanlı şivesinin öğretilmesinin mecburî olmasını ve yüksek okullarda Osmanlı şivesi ile eğitim yapılmasını savunuyordu. Dil birliği siyaseti bağımsızlık döneminde başarıyla uygulanmış, ancak Sovyet döneminde yasaklanmıştır (Bala, 1938:89). Okullarda Azerî dilinde eğitim zorunlu hale getirilmiş ve Rusya tarihi yerini Türk halklarının tarihine bırakmıştır (Swietochowski, 1988:198).
İkinci Kurultay’da alınan bir diğer karar da Kafkasya’nın coğrafî, ekonomik ve stratejik bir birlik oluşturduğu, Kafkasya milletlerinin ancak işbirliği halinde bağımsızlıklarını elde edebilecekleri ve Kafkasya cumhuriyetlerinin bütün güçlerini birleştirmeleri gerektiği şeklindeydi (Bala, 1938:91). Transkafkasya ve Dağıstan ile yakın bağlar kurulması gerektiği savunuluyordu (Swietochowski, 1988:196).
Musavat Partisi işçi ve köylü sorunları üzerine de eğilmiş, cumhuriyetin topraklarının genel devlet fonu olarak çiftçiler arasında bölünmesini ve köylünün mülkiyet hakkını savunmuştur. Sosyal programı halkçı-sosyalist tarzdadır. Musavat’ın sınıf anlayışı meslekî zümre manasındadır ve halkçılığı genel eşitlik esasına dayanır. Eğitim alanında da demokratik ilkeler savunmuştur. Programında din ve devleti ayırmış, din ulemasının devlet memuru durumundan çıkarılmasını talep etmiştir (Bala, 1938:93-95).

II. MUSAVAT VE SOVYET DEVRİMİ

11 Kasım 1917’de Bolşevik yönetimin meşrûiyetini reddeden Transkafkasya’da geçici olmak üzere, Azerbaycan’ın da 3 üyeyle temsil edildiği, Maverayı Kafkasya Komiserliği kurulmuştu. Bu durum, Rusya’nın yasal hükümetini oluşturacak Kurucu Meclis seçimleri yapılana kadar sürecekti (Swietochowski, 1988:148). Kurucu Meclis seçimleri öncesinde Azerbaycan siyasetinde manzara şu şekildeydi; Türk Federalist Musavat Halk Partisi ve tarafsız demokrat grup seçimlere ortak bir liste ile giriyorlardı. Sağda Rusya’da Müslümanlık-İttihad-Partisi ve solda Bolşevik Hümmet, Menşevik Hümmet ve Müslüman Sosyalistler Bloku yer alıyordu (Bala, 1938:98).
Musavat bu seçimlerde 10 sandalye kazanmış, ancak seçim sonuçları Musavat’ın Müslüman Cemaat üzerinde, Gürcistan’da Gürcü Sosyal Demokrat Menşevik Partisi ve Ermenistan’da Daşnak Partisinin sağladığı türde tekelci bir hakimiyete sahip olmadığını ortaya çıkarmıştı. Yine de, Azerbaycanlı seçmenlerin Musavat’ın coğrafî özerklik programını desteklemeye devam ettikleri görülüyordu (Swietochowski, 1988:150).
Şubat 1917 Devriminin hemen ertesinde hakim olan atmosfer, Rusya Türklerinin isteklerinin karşılanacağı yönündeydi. Bu umutlar, Devrimin vaadettiği ‘kendi kaderini tayin hakkı’nın, özerklik yönünde çözümler için bir cesaretlendirme olduğunun düşünülmesinden kaynaklanıyordu (Swietochowski, 1988:137). Resulzade, 1917 Devriminin ezilen sınıflara hürriyet, yabancı hakimiyet altında yaşayan milletlere muhtariyet getireceğine inanıyordu. Ancak, daha sonra gerçekleşen olaylar ve Ekim Devrimi, bu umutların boş olduğunu ortaya çıkardı (Gendilov, 1995:112-113). Bolşevikler, Ocak 1918’de toplanan Kurucu Meclis’i dağıtarak, komünist partisinin diktatörlüğünü ilan ettiler. Böylelikle kanunî yollar kapanmış oluyordu, Rusya’da parlamenter demokrasi kurulması umudu kalmamıştı (Swietochowski, 1988:150).
Kurucu Meclis Bolşevikler tarafından dağıtılınca, Maverayı Kafkasya Komiserliği yeni kurulan hükümeti tanımadı ve Kafkasyadan Kurucu Meclis’e seçilmiş olan vekillerden oluşan Maverayı Kafkasya Seim’i oluşturarak yönetimi buna bıraktı. Bu Seim içerisinde Musavat ve tarafsız demokrat grup 30 mebusla temsil ediliyordu. Diğer temsil edilen Azerbaycan partilerinin mebusları da ortak bir fraksiyon oluşturarak başkanlığı Musavat Partisine verdiler. Bu fraksiyon 3-4 ay sonra Azerbaycan Millî Şurası haline gelecek ve 28 Mayıs 1918’de Azerbaycan bağımsızlığını ilan edecekti (Bala, 1938:106-107).
Maverayı Kafkasya Seim’i, Almanya ve Osmanlı ile Sovyet Rusya arasında yapılan müzakerelere katılmak istemiş, ancak sonuç alamamıştır. Anlaşma imzalandıktan sonra, o dönemde Maverayı Kafkasya içerisinde yeralan Kars, Ardahan ve Batum Osmanlı devletine verilmişti. Seim hükümeti daha önceki toplantısında 1914 yılındaki sınırlara göre barış anlaşması yapılacağı kararı almıştı, bundan da öte, Osmanlı devleti himayesinde bulunan doğu illerinde özerk bir Ermenistan kurulmasını talep ediyordu. Bu durumda Seim hükümeti zor durumda kalmıştı (Baykara, 1975:255).
31 Martta, Seim hükümeti içerisinde Gürcü ve Ermeni fraksiyonları Musavat’ın muhalefetine karşın Osmanlı devleti ile savaşa karar vermişlerdi. Aynı zamanda, Baku’de Mart Olayları olarak adlandırılan olaylar patlak verdi. Daşnaklarla birlikte hareket eden Bolşevikler Baku’yü ele geçirdiler (Sarıahmetoğlu, 1997:10-14).
Seçim içerisinde Musavat Maverayı Kafkasya’nın bağımsızlığını ilan etmesi taraftarıydı. Osmanlı devletiyle savaşın yenilgiyle sonuçlanmasıyla, Seim, 9 Nisan 1917’de Maverayı Kafkasya’nın istiklalini ilan etti. Müstakil Kafkasya’nın ilk kabinesi 13 Nisan’da oluşturuldu (Swietochowski, 1988:168).
Diğer taraftan Şimalî Kafkasya Kazaklarla birleşerek Cenûbîşarkî birliğini oluşturmuştu. Ancak bu uzun ömürlü bir birlik olmadı. Şimalî Kafkasya 11 Mayıs’da birlikten ayrılarak kendi istiklalini ilan etti (Bala, 1938:124).
Maverayı Kafkasya’nın istiklali ilan edildikten sonra Osmanlı devletiyle Batumda yeni bir barış konferansı toplandı. Ancak Almanya Azerbaycanın Osmanlı nüfuzuna geçmesini önlemek için Gürcistan ve Ermenistan’dan yararlandı. Almanya’dan destek alan Gürcistan, 26 Mayıs’da Kafkasya birliğinden çıkmaya karar verdi (Resulzade, 1990:47).
Bu gelişmeler sonucunda 26 Mayıs’ta Seim son kez toplanarak kendini feshetti.

III. MUSAVAT VE BAĞIMSIZLIK

Gürcistan, Maverayı Kafkasya Federasyonu’ndan ayrıldıktan hemen sonra, Azerbaycanlı mebuslar fraksiyonu kendisini Azerbaycan Millî Şurası ilan etti, başkanlığına da Resulzadeyi seçti. 28 Mayısda Azerbaycan’ın istiklali ilan edildi (Resulzade, 1990:47; Bala, 1938:106-107; Swietochowski, 1988:177; Baykara, 1975:257).
Azerbaycan’ın bağımsızlığını açıklayan bildirgede yer alan millet, vatan, Azerbaycan, millî devlet, cumhuriyet, halkçılık, demokrasi gibi ilkeler Musavat programından alınmıştı, çünkü o dönemde bu ilkelere programında yer veren başka bir parti yoktu. Millî Şuranın oluşturduğu ilk hükümet içerisinde çoğunluk Musavat’ta idi. Fethali Han’ın oluşturduğu kabine içerisinde de sekiz bakandan altısı Musavat-tarafsız grup fraksiyonuna, birisi Hümmet’e, biri de Blok’a dahildi. Musavat programını gerçekleştirmek için bir fırsat elde etmiş oluyordu (Bala, 1938:136-137).
Azerbaycan’ın bağımsızlığı ilan edilince, Maverayı Kafkasya hükümetinin Batum’daki barış heyeti dağılmış ve Kafkasya ülkeleri Osmanlı devleti ile ayrı ayrı müzakereye girmişlerdir. Azerbaycanla Osmanlı devleti arasında varılan anlaşmaya göre, Azerbaycan emniyet ve asayişini korumak için Osmanlı devletinden askerî yardım isteme hakkına sahipti (Resulzade, 1990:47).
Bu arada İngilizler, İran yoluyla Baku’ya yardım göndermişlerdi ve diğer yanda Osmanlı kuvvetleriyle birlikte Azerbaycan kuvvetleri de artmıştı. Azerbaycan içerisinde de gerginlik artmış, Musavat aleyhtarı kesimler (İttihad) başkaldırmış bulunuyordu. Osmanlı ordusu bunu Azerbaycan’ın iç sorunu kabul ediyor ve bu mücadelede tarafsız kalacağını açıklıyordu. Aynı zamanda, hükümetin ve Millî Şuranın tamamıyla dağılmasını ve mevkiini Kafkasya İslâm ordusu kumandanı Nuri ve Halil Paşaların kendi arzusuyla teşkil edeceği, Sovyet taraftarları ve Şeyhülislamdan oluşacak bir hükümete terketmesini istiyordu (Şerif, 1995:81-82).
Aynı dönemde Sovyet Rusya da, Osmanlı devletinin müdahalesini protesto ediyordu ve Almanya’nın yardımına baş vurmuştu. Almanya-Sovyet Rusya arasında 12 Eylül 1918’de yapılan anlaşmada Almanya üçüncü bir ülkenin ordusunun Kafkasya’da belirli bir hattı geçmemesini sağlayacaktı (Swietochowski, 1988:182-183). M. E. Resulzade, bu anlaşmayı protesto etmek için İstanbul’daki Almanya büyükelçiliğine, müttefiklerine ve tarafsız devletlere bir nota vermiştir (Bala, 1938:145-147).
Bu arada Baku’de İngilizler bulunuyordu. 25 Temmuz’da Baku’de Şaumyan hükümeti devrilmiş ve yerini Menşevik ve Daşnaklardan oluşan Sentrokaspi hükümeti ele geçirmişti. Sentrokaspi hükümeti İran’da bulunan İngilizleri yardıma çağırmıştı, ve İngilizler 4 Ağustos’tan beri Baku’deydiler. 15 Eylül 1918’de Osmanlı ve Azerbaycan orduları Baku’ya girdiler. Azerbaycan hükümeti Gence’den Baku’ye taşındı. Osmanlı devletinin savaşı kaybetmesiyle, 30 Ekim 1918’de Mondros mütarekesini imzalayarak, Azerbaycan’ı terketmiş, 17 Kasım’da İngiliz kuvvetleriyle beraber Rus ve Ermeni askerleri Baku’ye girmişlerdi (Swietochowski, 1988:188-192).
Millî Şura içerisinde yer alan Blok ve Hümmet’in çekilmesiyle birlikte, geriye Musavat ve İttihad kalmıştı. İttihad, Şura içerisinde önemli bir kuvvet olmadığından, Musavat ve tarafsız grup 30 kişiyle baskın durumdaydı. 7 Aralık’ta açılan Parlamentoda ise Musavat, 32 temsille en kuvvetli parti konumundaydı, sonuçta Musavat sağ partilerle bir koalisyon oluşturarak çoğunluğu sağlamış ve hükümeti kurmuştur (Şerif, 1995:81).
26 Aralık’da hükümet kuruldu. Fethali Han’ın oluşturduğu üçüncü kabine, parti prensibi üzerine değil, partilerin hükümet başkanının şahsına ve programına güvenmeleri temeline göre oluşturulmuştu . Ancak, kabine dışında kalan, ve Türk Paşalarının da desteğine sahip olan İttihad’ın yoğun muhalefeti nedeniyle bir kaç ay sonra Fethali Han kabinesi istifa etti ve 14 Nisan 1919’da Nasib Yusufbeyli kabinesi kuruldu. Bu kabinede de İttihad dahil değildi. Bu kabine görevde kaldığı sekiz ay Azerbaycanın devlet kuruluşu döneminini kapsar. Aralık 1919’da Nasib Bey’in ikinci kabinesi kuruldu. Bu kabineye İttihad Partisi ve Fethali Han kabinesinin ileri gelenleri de katılmışlardı. Bu beşinci kabine, Azerbaycan millî cumhuriyetinin son hükümeti oldu (Bala, 1938:158).
Parlamento açılırken Musavat ilan ettiği deklarasyonla, yeni faaliyet programını açıklamıştır. Musavat, milliyetçilik ve federalizm ilkelerine bağlılığını sürdürmekteydi, ancak milliyetçilik artık farklı bir boyut kazanmıştı. Azerbaycan halkı geniş Türk halkları ailesinin bir parçası olarak tanımlanmakla birlikte, kendi başına bir ulus olduğu kabul ediliyordu. Böylelikle Azerbaycan ulus-devleti, Türk Birliği amacına göre öncelik kazanıyordu. Azerbaycan’ın güvenlik sorunu da devam ettiğinden, dünya çapında nihâî düzenin sağlanması için Milletler Birliği’nin oluşması desteklenirken, günün şartlarında Transkafkasya ülkeleri ve Dağıstan ile yakın ilişkiler kurulmasına öncelik veriliyordu (Swietochowski, 1988:196).
İç faaliyet programına göre ise, basın, söz, vicdan, toplantı ve birleşme özgürlükleri güvence altına alınmalıydı. Toprak köylünün mülkiyetine geçirilmeli, çalışma konusunda sosyal güvenlik sağlanmalıydı. Eğitime, ordu kurulmasına önem verilmeliydi (Bala, 1938:162-164).
Azerbaycan hükümetinin meşrûiyetinin tanınması ile, Rus ve Ermeni muhalifler harekete geçti. Baku’de varolan Rus ve Ermeni işçiler grev ilan etti. Elektrik merkezi de bunların elinde olduğundan, Baku’de bütün hayat durdu ve grevciler isteklerini elde etti. Ancak, Azerbaycan hükümeti ikinci bir grevi önlemeyi başarmış ve siyasî konumunu güçlendirmişti (Resulzade, 1990:58-59).
Cumhuriyet 17 ay sürmüştür. Bu süre içerisinde ilk hedef bir ordu kurmak olmuştur. Çarlık döneminde, orduya müslüman asker ve hükümet hizmetine müslüman memur alınmıyordu, bu yüzden Cumhuriyet ikinci olarak, devlet kadroları için eğitimli aydınlar yetiştirmeye yönelmiştir. Eğitimin yaygınlaşması, yüksek okul ve ihtisas enstitülerinin kurulmasına önem verilmiş, Avrupa’ya öğrenciler gönderilmiştir (Bala, 1938:174-176).
12 Ocak 1920’de Azerbaycan büyük devletler tarafından da tanındı. Gürcistan’la dostluk ilişkileri kurdu. İki cumhuriyet aralarındaki sorunların hakem aracılığıyla halli ile ilgili bir anlaşma ve Rusya tehlikesine karşı bir askerî anlaşma imzalamışlardı. İran’la bir konferans toplandı, İran Azerbaycan’ı tanıyordu, ve imzalanan anlaşma aralarındaki siyasî, ekonomik ve ticarî ilişkileri düzenliyordu. Bağımsızlığın hemen ertesinde Şimalî Kafkasya hükümetine başvurulmuş ve birleşme teklif edilmişti. Şimalî Kafkasya hükümetine özel önem verilmiş ve desteklenmiştir. Ayrıca, Azerbaycan’ın bütün İslâm aleminde ve bütün Türk dünyasında ilk Cumhuriyet olduğu da unutulmamalıdır (Resulzade, 1990:72-74).

IV. MUSAVAT VE YERALTI FAALİYETLERİ

Azerbaycan devleti, daha henüz devlet teşkilatını kurabilmiş ve uluslararası kabul görmüşken, bazı gelişmeler, bu yeni devletin sonunu hazırlamaya başlamıştı. Bu dönemde Karabağ’da çıkan isyan, Moskova’nın Ermenistan’a Nahçıvan, Zengezur, Karabağ ve Gence’yi vaadetmesinin bir sonucuydu. Ocak 1920’de, Moskova Azerbaycan Sovyet Cumhuriyetini kendi arzusuyla bu bölgeleri Ermenistan’a terk etmeye zorladı (Bala, 1938:182-183).
1920 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti Birinci Dünya Savaşında galip gelen devletlerle tekrar savaşa girmiş bulunuyordu. Aynı düşmanlarla savaşmakta olan Sovyet Rusya Türkiye için bir müttefik olarak görülüyordu. Sovyet Rusya da bunu kullanarak, Türkiye’ye yardım etmek istediklerini, ancak Musavat hükümetinin buna engel olduğunu öne sürüyordu (Resulzade, 1991:92).
Sovyet Rusya da, Çarlığın açık denizlere çıkma siyasetinin bir devamı olarak tekrar Kafkasya’ya hakim olmak istiyordu. Moskova, Türkiyeli subaylar aracılığıyla, Ermenistan’la savaşmakta olan Azerbaycan’da varolan hükümeti yıkarak, Komünist Partisi hükümetinin oluşmasını sağladı. Türkiye’ye yardım gerektiği bahanesini öne sürerek, bu yeni hükümetin daveti üzerine 26 Nisan’da sınırı geçerek Azerbaycan’a girdi (Swietochowski, 1988:239-240).
Komünist Partisi hükümeti, siyasî partileri yeni hükümeti tanımaya zorlamış, İttihad, Hümmet ve Halkçı Sosyalist Parti bu hükümeti desteklemişlerdi. Ancak Musavat Partisi 29 Nisan 1920’de toplanan olağanüstü Musavat Kongresinde Azerbaycan’ın bağımsız bir devlet olarak kalmasını ve Rus ordusunun Azerbaycan’ı terk etmesini şart koşarak muhalefette kalmıştır (Bala, 1938:203-204). Aynı gün, Kongre tarafından başkanlık divanına seçilmiş olan Musavat’ın genç kadrosu, Musavat’ın gizli merkez heyetini seçmiş ve gizli faaliyete başlamıştır. Diğer partilerin de yeni hükümeti desteklemeyen aydın ve milliyetçi zümresi Musavat Partisi’ne katılmıştır (Bala, 1938:208-209).
Ocak 1920’de Azerbaycan sovyet hükümeti kendi arzusuyla Nahçıvan, Karabağ ve Zengezur’u Ermenistan’a bıraktığını ilan etti. Borçali de Gürcistan’a bırakıldı. Buradaki amaçlardan biri de, Azerbaycan’ı Türkiye’den izole etmekti (Nesipzade, Yeni Turan…, 1992:100).
Sovyet hükümeti önce Baku’nün doğrudan Moskova’ya ilhak edilmesini düşündüyse de, bu mümkün olmayınca Baku’ye Ruslar yerleştirildi. Rus ordusuna seçim hakkı verildi. Baku sovyetinde Rus çoğunluk sağlandı ve Baku Rus idaresine geçti. Baku petrol maden ve tesislerinin idaresi de Moskova’ya bağlandı (Bala, 1938:210).
Baku’de idareyi ele geçiren Sovyet Rusya, Azerbaycan’ın diğer yerlerini ele geçirmek için şiddete baş vurdu. Bu gelişmeler sonucunda halk isyan etti. Gence, Terter, Ağdam, Berde, Göyçay, Şeki, Kuba, Lenkeran’da isyanlar oldu. Bu olaylar sırasında Musavat ilk kadrosunun önemli bir kısmını kaybetmiştir. Merkezî heyet üyelerinin bir kısmının ölmesi, bir kısmının ise sürgün edilmesi sonucu, gizli merkezi heyeti genç talebelerin eline geçmiştir (Bala, 1938:212-214).
Musavat Baku ve etrafında, daha sonra da kazalarda teşkilatını yeniden kurmuş, özellikle gençlik ve öğrenciler arasında, işçi ve köylüler içinde faaliyete geçmiştir. Gizli matbaa kurulmuş, istiklal devrinde yayınlanmış olan İstiklal gazetesi tekrar basılmaya başlanmıştır. Dışarıdan gelen Yeni Kafkasya dergisi aracılığı ile ve okullarda düzenlenen gizli konferanslarla gençlik eğitilmiştir, okullarda öğretmenlere millî bilinç aşılanmıştır. Bu dönem Musavat’ın terbiye devri idi. Musavat, Azerbaycan bağımsızlığı, Kafkasya birliği, ve Türk dayanışması şeklindeki amaçlarını uygulayabilecek kadrolar yetiştirmek amacındaydı. Musavat Partisinin merkezinin yanında da bu amaçla gizli bir yüksek siyasî okul faaliyet gösteriyordu (Bala, 1938:214-216).
Musavat Partisi üyelerinin büyük kısmı tutuklanmış, Parti lideri Resulzade Moskova’ya sürülmüştü. Parti, Resulzade’nin Avrupa’ya kaçmasını sağladı, ve Resulzade İstanbul’da millî yayın kurulması yolunda çalışmaya başladı (Swietochowski, 1988:245).
Musavat Partisinin matbaasının ve İstiklal Gazetesinin ortaya çıkarılması ile, yeni bir tutuklamalar dalgası başladı. 1923-30 yılları arasında Musavata yönelik yoğun bir terör mevcuttu (Bala, 1938:221-222). Bu baskıcı terör eylemleri, Musavat mensuplarını göçe zorlamış, Musavat, bu dönemde faaliyetlerini yurt dışında sürdürmüştür.

V. MUSAVAT VE MUHACİRET

Azerbaycan’da muhaciret Azerbaycan’ın bağımsızlık mücadelesinde önemli rol oynamıştır. Azerbaycan muhacireti daha eski zamana dayanan bir olgudur. Azerbaycan’ın mevcut hanlıkların Rusya tarafından istilası sonrasında, XIX.yy.ın başında, bir Azerbaycan siyasî muhacireti ortaya çıkmıştı. Bu zümre İran ve Osmanlı devletine göç etmiş ve Rusya karşıtı faaliyet göstermiştir. 1905’de Rusya’da gerçekleşen inkılap ertesinde yaşanan nispeten özgürlük dönemini takip eden yıllarda tekrar şiddetlenen Rus baskısı sonucunda, yeni bir muhaciret yaşanıyordu. Bu kişilerin arasında Ali Hüseyinzade ve Ahmet Ağaoğlu bulunuyordu. Bunlar Avrupa’da ve Türkiye’de Azerbaycan’ın kurtuluşu için yoğun faaliyetlerde bulunmuşlardır (Bala, 1938:236-237).
Birinci Dünya Savaşı sırasında Türkiye’de Şimalî Kafkasyalı, Azerbaycanlı ve Gürcülerden oluşan bir Kafkasya Komitesi kurulmuştu. Bu komite, büyük devletler nezdinde sürdürdüğü girişimleriyle, Kafkasya’nın kurtarılması ve bir konfederasyon oluşturulması için yardım talep etmiştir. Gene İstanbul’da, Yusuf Akçura tarafından Rusya Mahkumu Müslüman Türk-Tatarların Hakkını Müdafaa Komitesi kurulmuştu. Bu komite, Avrupa merkezlerinde konferanslar vererek, uluslararası dikkati Azerbaycan üzerine çekmeye çalışmışlardır. Bu muhacir aydınlar, Birinci Dünya Savaşı sırasında yoğun faaliyet göstermiş olmasına rağmen, 1920’den sonra sessiz kalmışlardır (Bala, 1938:238-241).
27 Nisan 1920’de gerçekleşen Rus istilasının ardından yeni bir muhaciret hareketi yaşanıyordu. Bunların arasında mülk sahipleri, ticaret ve sanayi adamları, millî ordu mensupları, bakanlar, parlamento üyeleri, yüksek devlet memurları, siyasî parti üyeleri, aydınlar ve milliyetçi zümreden kişiler vardı. Bu dönemdeki muhaciret de, İran ve Türkiye’de yoğunlaşmıştı. Devam eden terör yüzünden, yeni aydınlar da bunlara dahil oluyordu. Bu aydınların çoğu Musavat Partisine üyeydi (Bala, 1938:241).
Musavat’ın Azerbaycan sınırlarından dışarıya açılması 1920’den önce gerçekleşmişti. Rusya ve Ukrayna’daki Azerbaycanlı öğrenciler ve İran, Türkistan, Gürcistan, Şimali Kafkasya ve Ermenistan’da yaşayan Azeriler 1917’den itibaren Musavat etrafında toplanmaya başlamış bulunuyorlardı. Bu yerlerde Musavat Partisinin şubeleri açılmıştı. 1920 muhaciretinden sonra da bir çok yerde cemiyetler kurulmuştu, ancak bütün bu teşkilatları biraraya toplamak mümkün olmamıştı (Bala, 1938:244).
Resulzade Azerbaycan’dan göç ettikten sonra ilk olarak Musavat’ın yurtdışı bürosunu kurmuş ve 1923 yılında Yeni Kafkasya (1923-1928/İstanbul) dergisini çıkarmaya başlamıştır. Böylelikle yayın yoluyla muhacireti millî dava etrafında birleştirmeyi amaçlamıştır. Millî Merkez oluşturularak, bütün milliyetçi kuvvetlerin bu merkez etrafında toplanmasına çalışılmıştır (Yakublu, 1998:21).
Millî Merkez aracılığıyla Musavat, Gürcistan ve Şimalî Kafkasya millî teşkilatlarıyla ittifak yapmış, Kafkasya İstiklal Komitesi ve Kafkasya Konfederasyon Şurası oluşturulmuştur. Rusya istilası altındaki halklarla yakın ilişkiler kurulmuş, bir cephe oluşturulmuş, ve aynı zamanda Promete cephesine dahil olunarak faaliyet gösterilmiştir. Bu yoğun faaliyetler sonucu Azerbaycan sorununa uluslararası dikkat çekilebilmiştir (Bala, 1938:246-249).
Yeni Kafkasya dergisi Azerbaycan, Kafkasya ve Rus hakimiyeti altındaki Türklerin millî davasını tanıtmaya çalışıyor ve Türk kamu oyunu, çıkarlarının bağımsız Kafkas ülkeleri doğrultusunda olduğuna iknaya çalışıyordu. Bunun yanı sıra, millî eğitim, idarelerin millileşmesi gibi konular üzerinde de duruluyordu. En önemlisi dergi vatansever Azerbaycan gençleri için manevî bir birliktelik, merkez ifade ediyordu (Bala, 1938:257-259).
1928 yılında Yeni Kafkasya yerini Azeri Türk (1928-1929/İstanbul)’e bırakmıştır. Bunu Odlu Yurt dergisi (1929-1931/İstanbul) ve haftalık Bildiriş gazetesi (1930-1931/İstanbul) takip etmiştir. Sovyet hükümetinin engellemeleri sonucunda, yayın faaliyetleri İstanbul’dan Avrupa’ya taşınmıştır. 1932 yılında Berlin’de bu dergi ve gazetelerin yazı heyetinin katılımıyla aynı çizgide İstiklal gazetesi (1932-1934/Berlin) çıkarılmaya başlanmıştır. Sovyetlerin yoğun tepkisi üzerine İstiklal gazetesinin Türkiye’ye girmesi yasaklanmış, Türkiye’den sağlanan desteğin öneminden dolayı bu olaydan sonra İstiklal durdurularak, yerine 1934’de Kurtuluş dergisi (1934-1939/Berlin) çıkarılmaya başlanmıştır. İstanbul’da Azerbaycan Yurt Bilgisi (1932-1934) adlı dergi de yayınlanmaya başlanmıştır (Resulzade, 1990:XXI).
Ağustos 1936’da Avrupa’da (Varşova) Musavat Partisinin Konferansı toplanmıştır. Musavat Partisinin programı 1919 yılında kabul edilmişti, oysa aradan geçen 17 yılda çok önemli değişiklikler olmuştu. Bu gelişmeler doğrultusunda konferansta Musavat yeni bir program olmamakla birlikte, yeni bir programın ana fikirleri sayılabilecek Yeni Esasları kabul etti (Bala, 1938:275-276).
Musavat Partisinin ön gördüğü şekilde bütün Türklerin birlikte bağımsızlıklarını tek bir devlet içerisinde ortaya koymaları mümkün olmamıştı. Ayrı ayrı Türk devletleri kuruluyordu ve bu devletlerin ileride bir federasyon altında birleşebilmeleri de çok uzak bir ihtimaldi. Böylelikle siyasî-devletçi Türk millî hareketi, ortak kültür birliği esası korunmakla birlikte, geopolitik nedenlerin zorlaması yüzünden, ayrı ayrı Türk millî devletçiliği şekline dönüştü (Bala, 1938:277-282).
Musavat Partisi de bu gerçeklere göre hareket ederek, bunları kendi program esaslarında yansıtmıştır. Türk kültür birliğine bağlı kalınmış, Türkçülükle Azerbaycancılık birleştirilmiştir. Bu esaslara göre Musavatçılık;

“Büyük Türk kültürüne bağlı, millî, medenî ve insanî değerleri benimseyen, hürriyet, cumhuriyet ve istiklal idealine sadık, Azerbaycan vatanseverliğidir (Bala, 1938:287).

Bu esaslarda da, Azerbaycan meselesinin bütün Kafkasya’nın meselesi olduğu, Azerbaycan’ın kendi istiklalini korumak için diğer Kafkasya milletleriyle birlikte hareket etmesi gerektiği fikrinin sonucunda Kafkasya konfederasyonu amacı devam ettiriliyordu. Müstakil devletin kurulması, millî varlığın korunması ve kültürel milliyetçiliğin gerçekleştirilmesi için bir araç olarak görülüyordu. Bunun yanı sıra millî devletin amacı milleti mutluluğa ve refaha kavuşturmak ve sosyal adalet ve eşitlik kurmaktı. Musavat bireysel özgürlük ve bireysel mülkiyetin yanısıra, tesanüdçülük (solidarizm)ü benimsemişti (Bala, 1938:289-290).
Musavat’ın daha önceki programında millet sınıflardan ibarettir deniliyordu. Yeni Esaslarda ise, milli birlik ve tesanüd esas alınıyor, ve her türlü sınıf ve zümre hakimiyeti reddediliyordu. Bu da Musavat’ın milli bir parti durumundan, bir millet partisi durumuna geldiğini gösteriyordu. Önceki programda milletin çoğunluğunu oluşturan emekçi halk, milletin esası olarak alınmış, ve böylelikle ‘millet demek halk demektir’ düşüncesine varılmıştı. Halk, umum/bütün anlamında kullanılmıştı. Yeni program esaslarında ise Musavat, liberalizmin bireyci ve kollektivizmin cemiyetçiliği arasında bir senteze vararak, tesanüdçülüğü benimsemişti. Böylelikle bireyin hakları korunurken, umumun çıkarları da gözetilmiş olacaktı (Bala, 1938:291). Toprak reformu ve işçilerle ilgili düzenlemelerde, yeni program esasları da önceki programın temel esaslarını benimsiyordu (Bala, 1938:299).
Musavat, adalet kurumlarında ve ceza kanunlarında eğitim ve reform usulünü benimsiyordu. Erkek ve kadınlara eğitimde eşit hak tanınıyordu. Eğitim teşkilatı millet, vatan, milli birlik, Türklük, millî kültür, millî tarih ve millî istiklal ilkeleri üzerine kurulacaktı. Eğitimde tedrisat özgür bırakılmaktadır (Bala, 1938:301-302).
Sovyet Rusya’nın izlediği politika, Rusça etrafında bir dil ve bir kültüre sahip Sovyet milleti yaratmaktı. Bunun için Rus olmayan milletlerin parçalanması, ve Ruslaştırılması gerekiyordu. Musavat Partisi Rusya’nın izlemiş olduğu bu politikanın karşıtı olarak, edebî Türkçenin yeniden kabul edilerek uygulanmasını, okullardakı tedrisattan Rus dili, tarihi ve edebiyatının çıkarılarak, bütün okulların Türkleştirilmesini, Kafkasya Federasyonu şeklinde bir birlik oluşturulmasını ve bu çerçevede bağımsızlığın elde edilmesini, umumî alfabe ve edebî dilin Türk devletleri arasında yerleştirilmesini ve bütün Rus istilası altındaki milletlerle Rusya’ya karşı Promete cephesinin kurulmasını ve derinleştirilmesini savunuyordu (Bala, 1938:306-309).
Musavat Azerbaycan’ın bağımsızlığı meselesini dış cephede de desteklemek için bir ‘‘dış taktik tezi’’ de oluşturmuştu. Buna göre Rusya’nın barışın düşmanı olduğu, savaşa hazırlandığı ve milletler arasında anlaşmazlıkları tahrik ettiği uluslararası alanda yayılmalıydı. Azerbaycan meselesi uluslararası alanda daha geniş bir şekilde tanıtılmalı, özellikle İran ve Türkiye propaganda için hedef alınmalıydı. Yapılacak bütün uluslararası temas ve propagandalarda, bağımsızlık açısından siyasî Kafkasya birliği ve Kafkasya Konfederasyonu’nun önemi vurgulanmalıydı. Bütün Sovyet Rusya esiri Türklerle bağımsızlık yolunda işbirliği yapılmalı, ortak hareket etmeliydi (Bala, 1938:314). Musavat Partisinin 1939-1992 yılları arasındaki teşkilatlanma ve faaliyetleri genel olarak Azerbaycan dışındaki ülkelerde devam etmiştir.
Musavat 1939-1942 yılları arasında, II. Dünya Savaşı döneminde, çalışmalarını Polonya, Fransa, İsviçre, Londra, Bükreş de dahil, beş başkente taşımak zorunda kaldı (Mirze, 1994:27).
Almanya’nın Sovyetler Birliği ile savaşa girmesi, aynı düşmana karşı mücadele eden Musavat’ın Almanya ile olası bir işbirliğini gündeme getirdi. Resulzade, Azerbaycan’ın geleceği üzerine Almanlarla yapılan görüşmelere katıldı. Ancak, Almanların Azerbaycan’ın haklarını tanımak ve istiklalini temin etmek niyetinde olmadığını görerek görüşmeleri kesti (Resulzade, 1990:XXII). Resulzade’nin Azerbaycan bağımsızlığından ödün vermemesi üzerine, Almanlar Hasmemmedov grubu ile diyalog kurmuşlar ve Almanlara esir düşen Azerbaycanlılardan bir muhaciret oluşturarak, bunu Musavat’a bir alternatif olarak öne sürmüşlerdir. Böylelikle Almanlar tarafından Resulzade ve Musavat’a tecrit politikası uygulanmış, Berlin komitesi arka planda bırakılmıştır (Mirze, 1994:28).
Ancak Musavat perde arkasından etkisini sürdürmüştür. 6-9 Kasım 1943’de Berlin’de yapılan Azerbaycan Kurultayı’nda delegelerin Azerbaycan’ın bağımsızlığını tanımayan Almanları tenkit etmelerinin ardında Musavat’ın etkisi vardı. Berlin’de Azerbaycan Türkçesiyle çıkan gazete ve yayınlarda da Musavat’ın siyasî görüşü hakimdi (Mirze, 1994:28).
Mayıs 1945’de Almanların yenilmesi ile birlikte, Azerbaycan’ı temsil eden alternatif grup da Musavat etrafında toplanmıştır. 1945-1947 yılları arasında Müttefiklerin işgali altındaki Almanya’da faaliyetlerini açıkça sürdürmesi mümkün olmayınca, Musavat Münih’te kurulan yan kuruluşu Azerbaycan Demokrat Birliği yoluyla çalışmalarını sürdürmüştür.
1947 yılında Resulzade üçüncü kez Türkiye’ye döndü, ve Musavat Partisinin çalışmalarını da Türkiye’den yönlendirmeğe başladı. Musavat’ın Ankara ve İstanbul komiteleri, yeni muhaciretin de gelmesiyle birlikte, tekrar örgütlenerek çalışmalarına başladı. Yurt dışındaki temsilcilikler de bulundukları ülkelerin temsilcileri ile işbirliğine gitti (Mirze, 1994:29).
1949’da Musavat, Almanya’nın İngiliz İşgal Bölgesi Başkomutanlığı’nda kurulan Rusya Milletleri Ortak Cephesinde Azerbaycan Millî Komitesi adı altında mücadelesini sürdürmüştür (Mirze, 1994:29).
1951’de Münih’te toplanan Doğu Avrupa, Kafkasya, Orta Asya, Kırım ve İdil-Ural siyasi muhacirlerini biraraya getiren, Kerenski tarafından kurulan Rusya Halklarını Kurtarma Şurasına karşı İşbirliği Konferansında, Musavat da Millî Merkez adı altında temsil ediliyordu (Mirze, 1994:29). 1951’de Musavat, Milletlerin-Halkların Anti-Bolşevik Bloku’nda aktif olarak yeralıyordu. Musavat, Kerenski’nin Almanya’da topladığı, Rus muhacireti tarafından kurulan Azerbaycan Millî Birlik Meclisi’nin Azerbaycan meselesini Rusya’nın bir iç meselesi gibi gösteren tutumunu da protesto ediyordu. Bu teşkilata karşı, Musavat’ın da aktif girişimiyle, Rusya Mahkumu Gayrı Rus Milletlerin Birliği ‘Paris Bloku’ oluşturuluyor ve Musavat bu blok içerisinde temsil ediliyordu. Amerikalıların Münih’te kurduğu ‘Sovyetleri Öğrenme Enstitüsü’ ve yayın organı ‘Dergi’de de, Musavat yönetici ve editörlük olarak temsil ediliyordu. ‘Azadlık Radyosu’nun program ve yönetiminde de Musavat yer alıyordu (Mirze, 1994:29).
Musavat Partisi Başkanlık Divanının kararı ile 1949’da Azerbaycan Kültür Derneği kurulmuş, 1952’de derneğin yayın organı Azerbaycan Dergisi (Ankara) yayınlanmaya başlanmış ve 1953’de Azerbaycan Millî Merkezi yeniden örgütlenerek genişletilmiştir. Bu kurumlar, Musavat Partisinin siyasî düşününün yayılmasında ve savunulmasında etkili olmuşlardır (Mirze, 1994:30). Musavat Partisi özellikle Ankara ve İstanbul Komiteleri aracılığı ile gençleri çevresinde toplamış, düzenlediği konferanslar, seminerler, paneller gibi aktivitelerle onları Azerbaycan’ın bağımsızlığı yolunda eğiterek genç bir kadro yetiştirme misyonunu da üstlenmiştir (Mirze, 1994:30).
Eylül 1954’de Münih’te Ermenistan’ın katılmadığı Kafkasya Milletleri Birliği toplantısı yapılmış, toplantıda Azerbaycan’ı Musavat Partisi temsil etmiş, ve Divan Başkanlığını Resulzade yapmıştır (Mirze, 1994:30). Yine bu yılda Amerikan Komünizm ile Mücadele Komitesi ile yakın ilişkiler kurulmuştur (Mirze, 1994:30).
6 Mart 1955’de Musavat Partisi lideri M. E. Resulzade Ankara’da vefat etmiştir. Hemen toplanan Musavat Partisi, Resulzade’nin yerine Mirza Bala Mehmetzade’yi genel başkanlığa seçmiştir. 1959 yılında Mehmetzade’nin de vefatı ile, genel başkanlığa Kerim Oder seçilmiştir. 1976’da Azerbaycan Millî Merkezi Başkanı Abdülvahap Yurtsever’in vefatı ile, bu mevki de Kerim Oder’e verilmiştir. 1981’de, Kerim Oder’i vefatından sonra Mehmet Azer Aran takip etmiştir (Mirze, 1994:30).
Musavat Partisi üyeleri, muhaciret döneminde yurt dışında (özellikle Türkiye ve Almanya’da) yayın faaliyetlerini sürdürmüş ve bu yolla muhacireti millî dava etrafında birleştirme ve istiklal fikrini canlı tutma amaçlarında başarılı olmuşlardır. Kafkasya Birliği amacı doğrultusunda, diğer Kafkasya ülkeleri millî teşkilatlarıyla işbirliğine gidilmiş, diğer Rus hakimiyeti altındaki halklarla ortak cephe oluşturulmuş, ve Azerbaycan sorunu uluslararası platforma taşınmıştır. Ayrıca Musavat, 1950’li yıllarda Anti-Bolşevik Blok içerisinde yeralarak ve Amerikan Komünizm ile Mücadele Komitesi ile yakın ilişkiler geliştirerek Sovyetlerle mücadelesini sürdürmüştür.

VI. MUSAVAT VE BAĞIMSIZLIK

1980’lerin sonu, 1990’ların başında, Gorbachev’in Glasnost politikasını uygulamaya başlaması, ve Ermenilerin Dağlık-Karabağ Özerk Bölgesinin kendilerine verilmesi istekleri, Azerbaycan millî uyanışına hız katan yakın dış etkenler olmuştur (Altstadt, 1997:118). Eski Sovyetler Birliğinin diğer cumhuriyetleriyle karşılaştırıldığında, halk hareketlerinin Azerbaycan’da gelişimi yavaş olmuştur. İlk ortaya çıkan gruplar, eski Sovyetlerin diğer bölgelerinde olduğu gibi, daha çok çevre ve kültürel konularla ilgiliydi. Bu grupların hızlı bir şekilde oluşmasında Moskova’nın açıklık politikasının olumlu etkisi olmuştur (Hunter, 1994:66).
İlk ortaya çıkan talepler, Azerbaycan kültürünün yeniden ön plana çıkması, şehir ve yer adlarında özgün tarihi isimlerin korunması ve alfabenin değiştirilmesi doğrultusunda idi. İlk dönemlerde Musavat gibi geleneksel partiler ve bazı İslâmî gruplar ortaya çıktı (Hunter, 1994:66).
Karabağ konusu, Azeri aydınlarının kültürel-entellektüel boyuttan, siyasî boyuta geçmelerine yardımcı olmuştur. Karabağ meselesini takiben, milliyetçi eğilimli bazı gruplar ortaya çıkmıştır (Goldenberg, 1994:117; Altstadt, 1997:119).
Temmuz 1989’da Azerbaycan Halk Cephesi kuruldu. Bu cephe politik partilerin bir koalisyonu şeklinde değildi, daha ziyade akademik kişilerin bir araya gelmesinden oluşmuştu. İlk Başkanı milliyetçi eğilimleri olan Ebulfez Elçibey’di. Cephenin ilk programında kurucularının liberalizme bağlılıkları ön plana çıkarılmıştı. Cephenin amacı genel olarak Perestroikanın Azerbaycan’da uygulanmasını, ve Azerbaycan’ın politik ve kültürel egemenliğini Sovyetler birliği çerçevesinde geliştirmesini sağlamaktı. 1989 yılı sonlarına doğru cephenin milliyetçi ve Türk-taraftarı konumu belirginleşmiştir (Hunter, 1994:68-69).
Ocak 1990’da Baku’de etnik çatışma şiddetlenince, Sovyet ordusu Baku’ye girdi, Halk Cephesi büroları kapatıldı ve olağanüstü hal ilan edildi. Komünist Parti Genel Sekreteri Vezirov görevden alınarak, yerine Mutalibov getirildi. Mutalibov Moskova yanlısı tutum sergilemekteydi. Böylelikle Azerbaycan’ın gerçek anlamda Komünist dönemi geride bırakması ancak 1992’de, Mutalibov ve ardılı Memedov’un düşürülmesi sonrasında gerçekleşebilmiştir (Altstadt, 1997:123). 25-27 Ocak 1992 tarihleri arasında, Azerbaycan Halk Cephesinin yeni programı onaylanmıştır. Bu programla, XX.yy.ın başından beri Azerî demokratları tarafından benimsenen, ‘‘Çağdaşlaşmak, Türkleşmek, İslâmlaşmak’’ ilkeleri doğrultusunda teorik yön ağırlık kazanmıştır (Asker, 1992:17).
7 Haziran 1992 Başkanlık seçimleri sonucunda Elçibey yaklaşık % 60 oyla başkan seçildi. Mayıs 1993’de Rus kuvvetleri Azerbaycan’dan ayrıldı. Elçibey hükümeti, amacının bütün Azerbaycanlıların haklarının ve özgürlüklerinin korunduğu laik ve demokratik bir devlet yaratmak olduğunu açıkladı (Hunter, 1994:75). Ancak 4 Haziran’da Suret Huseyinov’un darbesi ile başlayan olaylar, Elçibey’in Başkanlıktan çekilmesi ve Haydar Aliyev ’in Başkanlığı önce fiili olarak, daha sonra hukuken ele geçirmesi ile sonuçlandı (Goldenberg, 1994:124-127).
Aliyev döneminde 1995’de yapılan parlamento seçimlerinde bazı olağandışılıklar yaşanmış, ve Yeni Musavat Partisi gibi bazı partilerin kayıt işlemleri yapılmamıştır. Seçimler sonucunda Aliyev’in Yeni Azerbaycan Partisi 19, Halk Cephesi ve Milli İstiklal Partileri üçer sandalye elde ettiler. Aynı zamanda yeni anayasa da halk tarafından oylanarak kabul edilmiş oldu (Fuller, 1996:11).
1995 Anayasası Başbakan’a geniş yetkiler tanıyordu. Azerbaycan, demokratik ve muasır bir üniter devlet olarak tanımlanıyor, toprak bütünlüğü teyid ediliyordu. Böylelikle, Karabağ’a özerklik verilmesinin önü kapanmakla birlikte, bunun tam tersi doğrultuda, Nahçıvan Özerk Cumhuriyetinin muhafaza edilmesi gibi noktalar içeriyordu (Arslan, 1994:59).
Aliyev’in iktidara gelmesiyle fiili olarak bir tek-adam yönetimi kurulmuş bulunmaktadır. Ancak buna rağmen, Azerbaycan’da kırktan fazla siyasî grup ve parti mevcuttur. Bu sayının çokluğu, program farklılıklarından ziyade, parti liderlerinin kişiliklerinden kaynaklanmaktadır (Altstadt, 1997:147).
Muhalefet ve eleştirinin fazla hoşgörüyle karşılandığı söylenemez. Büyük partiler muhalif ve hükümet taraftarı olarak sınıflandırılabilir. En önemli muhalif partiler Azerbaycan Halk Cephesi Partisi , Yeni Musavat Partisi , Bozkurt , Azerbaycan Millî İstiklal Partisi ve Azerbaycan Komünist Partisi ’dir. Yeni Azerbaycan (Aliyev’in partisi), Azerbaycan Demokratik Sahipkârlar Partisi , ve Ana Vatan Partisi hükümet yanlısıdırlar (Altstadt, 1997:147-149).
Hunter’a göre 1991’den beri Azerbaycan’da partiler arasında temel olarak üç felsefî eğilim gözlenmiştir. Bunlardan ilkinin temsilcileri milliyetçi ve değişen derecelerde Türkçü bir felsefeye sahip olan Azerbaycan Halk Cephesi, Musavat Partisi ve Millî İstiklal Partisidir. Bu partiler laiklik, çoğulculuk ve demokrasi taraftarı partilerdir. Dış politika hatları Rusya-karşıtı, Türkiye-taraftarı ve Batı-taraftarı olarak tanımlanabilir (Hunter, 1994:79).
İkinci grup, eski ve yarı-ılımlı Komünistlerdir. Bu grubun da felsefesi milliyetçi olmakla birlikte, daha az Türk-merkezli ve pan-Türkçüdür. Dış politika yönelimleri de daha denge gözeten bir yönelimdir, Rusya ve BDT ile yakın bağlar kurulmasından yanadırlar. Bu partiler içinde Aliyev’in Yeni Azerbaycan Partisi, Azerbaycan’da Demokratik Değişim Hareketi, Bağımsız Azerbaycan Partisi, ve Sosyal Demokratlar yeralmaktadır (Hunter, 1994:80; İncioğlu, 1994:110-114).
Diğer grup ise etnik azınlıkları veya dinî felsefeleri temsil eden partilerdir, ancak bunların fazla geniş bir alanda desteği yoktur (Hunter, 1994:80).
Partiler arasındaki ayrışmaya bir başka bakış açısı da, milliyetçilik ve bağımsızlık yorumları temelinde mümkündür. Bu açıdan bakıldığında, demokratik milliyetçilik, muhafazakar milliyetçilik, ılımlı milliyetçilik ve milliyetçilik aleyhtarlığı ancak bağımsızcılık çerçevesinde partiler değerlendirilebilir. Buna göre; Azerbaycan Halk Cephesi demokratik milliyetçilik, Millî İstiklal Partisi muhafazakar milliyetçilik, Sosyal Demokrat Parti ılımlı milliyetçilik ve istiklalcilik taraftarı, Sodrujestvo ve Yeşiller ise müstakiliyetçi ancak milliyetçilik aleyhtarı olarak görülmektedir. Musavat Partisi ise, bazen Azerbaycan Halk Cephesi, bazen Millî İstiklal Partisi benzeri tutum göstermektedir (E:Behar, Azerbaycan’da…, 1996:179).
Yeni Musavat Partisi, Gence şehrinde 24 Ekim 1989’da halk hareketi içerisinde yer alan bir grup tarafından kuruldu. Partinin 1936 yılında ilan edilen Yeni Program Esasları küçük değişikliklerle benimsendi. 1991’de Partinin Birinci Kurultayında adı Azerbaycan Milli Musavat Partiyası olarak tasdik edildi (Yakublu, 1998:32). Musavat düşününü yaymak üzere gizli olarak Yeni Musavat adlı bir gazete yayınlanmaya başladı. Bu parti sınırlı da olsa faaliyette bulunmuş, bazı konferanslar gerçekleştirilmiş, ve Birlik adlı bir dergi yayınlamıştır (Mirze, 1994:32).
1992’de Azerbaycan’ın bağımsızlığa kavuşması ve Azerbaycan Halk Cephesi lideri Ebulfez Elçibey’in Cumhurbaşkanlığına seçilmesi sonucunda, Musavat Partisi Merkez Komitesi ve Başkanlık Divanı partinin Azerbaycan’a nakledilmesine karar vermiştir. Bu karar doğrultusunda Genel Sekreter Ahmet Karaca Baku’ye giderek, Yeni Musavat Partisi Genel Başkanı ve Yönetim Kurulu üyeleri ile görüşmüştür. Yapılan görüşmelerde önce bir Berpa (restorasyon) Merkezi’nin kurulması kararlaştırılmıştır (Mirze, 1994:31).
Berpa Merkezi için öngörülen listeyi Musavat Partisi Başkanlık Divanı’nın onaylamasının ardından, Berpa Merkezi Başkanlığına Azerbaycan Millî Meclis Başkanı İsa Kamber, Genel Sekreterliğe ise Nesip Nesipzade getirilmiştir. Musavat Partisi yeniden teşkilatlanma işine girişmiş, ve 7 Kasım 1992’de Musavat Partisi 3. Berpa Kurultayı toplanmıştır. İsa Kamber Musavat Genel Başkanlığına seçilmiş ve Musavat Partisi Meclisi’nin uzuvları belirlenmiştir. 3. Berpa Kurultayının ardından Musavat Partisinin yurt dışındaki Merkez Komitesi, Başkanlık Divanı ve diğer organları kendiliğinden sona ermiş, ve Musavat Partisi tamamıyla Azerbaycan’a intikal etmiştir (Mirze, 1994:31). 3. Berpa Kurultayında Partinin yeni nizamnamesi ve programı kabul edilmiştir.
Yeni Musavatçılar da, Musavat geleneğine büyük ölçüde sadık kalmışlardır. ‘İnsanlara hürriyet, milletlere istiklal’ söylemi Yeni Musavatçılar tarafından da esas olarak alınmıştır. ‘Türkçülük, İslâmcılık, Muasırcılık’ söylemi Yeni Musavatçılar tarafından da daha laik bir tanımlamayla benimsenmiştir. Musavatçılık, aynı şekilde, büyük Türk medeniyetine bağlı, millî, medenî ve insanî değerleri benimseyen, hürriyet, cumhuriyet ve istiklal idealine sadık Azerbaycan vatanseverliği şeklinde tanımlanmıştır. Ancak değişen şartlar gözönünde bulundurularak, partinin yeni söylemler benimsemesi, ve pragmatizmi esas prensip olarak kabul etmesinin de önü açılmıştır (Mirze, 1994:3).
Bu dönemde Yeni Musavat Partisi, Musavat geleneğinde yer alan İslâmî boyutu bırakarak APF hükümetinin laik karakterine uyum sağlamıştır (Hunter, 1994:77). Musavat’ın Halk Cephesi ile ilişkisi resmi boyutta olmasa da, iki parti de demokratik ilkelere ve hukukun üstünlüğüne dayalı bağımsız bir devlet kurulması, piyasa ekonomisi ve Azerbaycan’ın bütünlüğü gibi ortak ideallere ve ilkelere dayanmaktaydı. Ulus-devlet kurma hedefine yönelik olarak Türk dilinin resmî dil olarak kabul edilmesi ve Latin alfabesine geçiş, Musavat’ın da yeraldığı Halk Cephesi iktidarı döneminde gerçekleştirildi (İncioğlu, 1994:110).
Milliyetçi ve Türkçü bir parti olma geleneği de sürdürülmüştür. Ekonomik politika açısından devlet gözetiminde serbest piyasa ekonomisinin gerçekleştirilmesini savunmuştur. Tesanüd prensibine de sadık kalınmıştır. Din ve devlet ayrımı, çoğulculuk ve demokrasi ilkeleri benimsenmiştir (Hunter, 1994:77).
Dış politika açısından, üç temel doğrultuda hareket edilmesi esas alınmıştır; Batı, Türk Dünyası ve İslam Dünyası. Rusya ve İran ile ilişkiler de önem verilen konular arasındadır. Azerbaycan Cumhuriyetinin, aktif, pragmatik ve dengelenmiş bir dış politika yürütmesinin altı çizilmiştir. Azerbaycan Devletinin bağımsız politika yürütebilmesi için, bölgede kendisine yönelik İran politikalarını Türkiye aracılığı ile, Rusya politikalarını Batı aracılığı ile dengelemesi şart koşulmaktadır. Program, genel olarak anti-Rusya ve Türkiye ve Batı taraftarı tutum sergilemektedir. Güvenlik kaygısı, Kafkasya devletleri arasında işbirliğinden yana konulan kuvvetli tercihte göze çarpmaktadır. Türk ve İslam dünyalarıyla da ilişkilere önem verilmektedir. Ancak, programda yeralmamakla birlikte, Musavat’ın iki Azerbaycan’ın birliği yönünde görüşe sahip olduğu bilinmektedir ve bu İran’da endişe yaratmıştır (Musavat Partisi’nin Dış Politika Doktrini, 1996:225-236).
25 Ekim 1997’de Musavat Partisinin Beşinci Kurultayında Musavat Partisinin son programı kabul edilmiştir. Program Azerbaycanın istiklal emelini gerçekleştiren Musavat, Musavatçılığın Temel Prensipleri, Gelecek Azerbaycan, Geçiş Devrinin Problemleri ve Musavat’ın Faaliyet Prensipleri ve Metodları adlı bölümlerden oluşmaktaydı (Yakublu, 1998:36). Bu program da, büyük ölçüde önceki programla devamlılık içindedir. Partinin iç yapısına bakıldığında, Musavat Partisi üyeleri arasında profesörler, doktorlar, öğretmenler, hukukçular, mühendisler, başka meslek sahipleri, yazarlar ve şairlerin yer aldığı görülmektedir. Musavat Partisinin üyelerinden çoğu 1992-1993 yıllarında E. Elçibey iktidarı döneminde devlette yüksek görevler almışlardır (Yakublu, 1998:62).

SONUÇ

XX.yy.ın başında, Musavat Partisi, Azerbaycan millî hareketinin gelişiminde ve nihâî olarak devlet teşkilatının vücut bulmasında çok önemli rol oynamıştır. Musavat Partisi, 1911 yılında kurulduğunda, milliyetçilik, istiklalcilik, halkçılık, cumhuriyetçilik gibi ilkeleri benimseyen bir parti olarak, müslüman dünyada kurulan Avrupalı anlamda ilk parti olmuştur.
Azerbaycan’da millî uyanış, XIX.yy.ın ikinci yarısında entellektüellerin faaliyetleri ve eğitim reformları ile başlamıştır (Behar, Azerbaycan…, 1996:186). Musavat Partisi, Azerbaycan’da varolan kültürel milliyetçiliği siyasî milliyetçilik boyutuna taşımıştır ve Musavatçılık Azerbaycan’da millî bir ideoloji olarak benimsenmiştir. Böylelikle Azerbaycan’da bağımsızlık mücadelesi Musavat Partisiyle ve Musavatçılarla bağdaştırılmaktadır.
Musavat’ın çizgisi; İslâmcılık devrinden genel Türkçülüğe, oradan da Türk kültür birliğine dayanan Azerbaycan milli devletçiliğine doğru gitmiştir. Musavat’ın ilk bildirisi Pan-Türkçüden ziyade, Pan-İslâmcı esaslar içeren bir bildiri olmuş ve ümmetle milleti ayırmayan bir yaklaşım izlemiştir. Ancak, XIX.yy.ın sonlarına doğru Türk halkları arasında gelişmekte olan Pan-Türkist akımla uyumlu olarak, XX.yy.ın ikinci onyılında Resulzade’nin fikirlerinin etkisinde genel Türkçü bir tutum benimsenmiş ve buradan da, özel Azerbaycan milliyetçiliği çizgisine (1918’den itibaren) kayılmıştır.
Azerbaycan dili ve Azerbaycan kültürü, her iki bağımsızlık döneminde de, bağımsızlık anlayışlarının temelini oluşturmuştur (Behar, Azerbaycan…, 1996:176). Musavat Partisinin lideri Resulzade, 1914 yılında dil tartışmaları içerisinde yeralmış, temiz ve sade bir dili savunmuştur. Milliyetin din birliği üzerine değil, dil ve kültür birliği üzerine kurulabileceğine inanmıştır. Milliyeti oluşturan ortak unsurlar olarak dil, adet ve edebiyat gösterilmiş, buradan da, bütün Türklerin bir millet olduğu sonucuna varılmıştır. İkinci bağımsızlık döneminde de, Musavat Partisi ve Halk Cephesi liderlerinin en çok tartıştığı bağımsızlık göstergesi dil ve eğitimdeki faaliyet olmuştur (Behar, Türkçülük…, 1996:13).
1917 yılında, Devrim ertesinde Musavat, millî-mahallî muhtariyetler esası üzerine kurulu federadif bir Halk Cumhuriyetinin Rusya’nın idare şekli olması gerektiğine inanıyordu. Yani, ilk dönemde doğrudan bağımsızlık yerine, Sovyetler Birliği içerisinde muhtariyete sahip bir yönetim savunulmuştur. Bu tutum, Azerbaycan’ın ikinci bağımsızlık döneminde Azerbaycan Halk Cephesi tarafından da izlenmiş, ilk olarak Sovyetler Birliğine bağlı kalınmak üzere, Perestroika’nın Azerbaycan’da uygulanmasının sağlanması ve politik, kültürel egemenliğin geliştirilmesi amaç olarak belirlenmiştir. Milliyetçi-Türk taraftarı konum sonradan ortaya çıkmıştır. Aslında, Musavat Partisi ile, Azerbaycan Halk Cephesi arasında da, teorik açıdan da dahil, devamlılıklar mevcuttur, ancak bu, ayrı bir araştırma konusunu oluşturmaktadır, burada kapsamlı olarak üzerinde durmak mümkün değildir.
Musavat Partisinin milliyetçi, Türkçü konumu süreklilik göstermiş, demokratik cumhuriyet yönetim şekli olarak benimsenmiştir. İlk zamanlarda, Musavat’ın sosyal program açısından halkçı-sosyalist bir çizgide bulunduğu görülmektedir. Zamanla bu çizgi, “tesanüd siyaseti” çizgisine kaymıştır. Tesanüd’le, liberalizmin bireyciliği ile kollektivizmin cemiyetçiliği arasında bir senteze varılmış, bireylerin hakları korunurken, umumun çıkarlarının da gözetilmesi ilke olarak benimsenmiştir. Bunun yanısıra, ekonomi siyaseti açısından, piyasa ekonomisi savunulmuştur.
Musavat’ın ilk dönemlerinden itibaren (1919), programında din ve devlet ayrımı göze çarpmaktadır. İkinci bağımsızlık döneminde, Azerbaycan Halk Cephesi idaresi döneminde, ‘‘Türkçülük, İslâmcılık, Muasırcılık’’ ilkelerine bağlı kalınmakla birlikte, daha laik bir yorum benimsenmiştir. Musavat’ın laik konumu muhalefet döneminde de ortaya koyulmuştur.
Musavat Partisinin programında günümüze kadar gelen ve sürekli tekrarlanan temalardan biri de, Kafkasya’nın coğrafi, ekonomik ve stratejik bir birlik oluşturduğu, zamanın şartlarına göre Kafkas ülkelerinin bağımsızlıklarının elde edilmesinde, veya korunmasında, bu bölge milletleri arasında işbirliğinin öncelikli koşul olduğu temasıdır. Bu günümüzde de, Azerbaycan’ın güvenlik kaygılarına yönelik olarak izlediği bir siyasettir.
Musavat Partisinin dış politika çizgisi, 1936 yılında, genel hatlarıyla Rusya karşıtı, İran ve Türkiye’yi tarafına çekme kaygısı taşıyan, Kafkasya Konfederasyonu idealine bağlı, Rusya hakimiyetindeki Türklerle bağımsızlık yolunda ortak hareket esasına dayanan bir politika olarak açıklanmıştır. Muhaciret yıllarında da, bu doğrultuda uluslararası faaliyet gösterilmiştir. 1994’te açıklanan Musavat’ın Dış Politika Doktrininde de, Batı, Türk Dünyası ve İslam Dünyası, temel referans noktaları olarak alınmış, aktif ve pragmatik bir dış politikanın gerekliliğinin yanısıra, İran ve Türkiye ile Rusya ve Batı arasında dengeleme politikası izlenmesinin önemi üzerinde durulmuş, ve Kafkasya devletleri arasında işbirliği güvenlik konusunda tekrar ön plana çıkmıştır. Azerbaycan’ın bütünlüğü ve iki Azerbaycan’ın, bir ideal olarak bakılsa da, birliği, tekrarlanan temalar arasında yeralmıştır.
Musavat Partisi gizli bir örgüt olarak kurulmuş, 1911 yılında partileşmiş, daha sonra iktidara gelmiş, 1920’de Azerbaycan’ın bağımsızlığını yitirmesinin ardından tekrar yeraltına inmiş, muhacirette faaliyet göstermiş ve son olarak ikinci bağımsızlık döneminde bir süre için Azerbaycan Halk Cephesi ile iktidar içerisinde yeralmış olsa da, Aliyev’in iktidara gelmesi ile muhalefet partisi konumuna geçmiştir. Bütün bu dönemler boyunca Musavat, Azerbaycan millî hareketi içerisindeki belirleyici konumunu korumayı başarmıştır.

ABSTRACT
Musavat Partisi represents the first party founded in the Moslem world, adopting European political principles such as nationalism, independence, populism and republicanism. It has played a determining role in relation to the development of Azerbaijani national movement, and the foundation of the Azerbaijani state in the beginning of the 20th century. Musavat has successfully shaped the existing cultural nationalism in Azerbaijan in the beginning of the century, into a political nationalism, and its principles have been considered as the national ideology by the Azerbaijani people. As such, the independence movement in Azerbaijan has been heavily influenced by the party and its members.
Musavat has developed its political principles from pan-Islamism to Turkism, and eventually to Azerbaijani nationalism. It has been founded as an underground organization in 1911, it has been in power until 1920, it has returned to its underground functions after the loss of independence, it has been in power with the Azerbaijan People’s Front after the second procclamation of republic, and finally it has been in opposition since the presidency of Aliyev. All throughout these periods, Musavat has successfully maintained its defining role within the Azerbaijani national movement.

Kaynakça
1. Alstadt, Audrey L., “Azerbaijan’s Struggle toward Democracy” Conflict, Cleavage and Change in Central Asia and the Caucasus, (ed. Karen Dawisha - Bruce Parrott), Cambridge University Press, 1997, s.110-155.
2. Aslan, Yasin, ‘‘Elçibey, Aliyev ve Azerbaycan Fenomeni’’, Avrasya Etüdleri, II/1, İlkbahar 1994, s. 57-65.
3. Asker, Ramiz, ‘‘Azerbaycan Halk Cephesi Nasıl Doğdu’’, Yeni Forum, Temmuz 1992, s.11-19.
4. Bala, Mehmetzade Mirza, Millî Azerbaycan Hareketi-Millî Azerbaycan ‘‘Müsavat’’ Halk Fırkası Tarihi, Berlin, 1938.
5. Bala, Mehmet-Zade Mirza, (haz.: Faris Şaşan), ‘‘Azerbaycan Misak-ı Millisi’’, Türk Dünyası Araştırmaları, sy: 97, İstanbul 1995, s.65-92.
6. Baykara, Hüseyin, Azerbaycan İstiklal Mücadelesi Tarihi, İstanbul; Gençlik Basımevi, 1975.
7. E. Behar, Büşra, ‘‘Azerbaycan’da Siyasal Bağımsızlık (1918-1920, 1991-) ve Türkçülük’’, Tarih Boyunca Balkanlardan Kafkaslara Türk Dünyası Semineri, 29-31 Mayıs 1995, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Araştırma Merkezi Yayınları, Edebiyat Fakültesi Basımevi, 1996, s.175-192.
8. E. Behar, Büşra, “Türkçülük: Türkiye’de ve Azerbaycan’da (1990lı yıllar)”, Avrasya Etüdleri, III/3, Ekim 1996, s.2-20.
9. Fuller, Elizabeth, ‘‘Azerbaycan Neo-Stalinizm ile Demokratizasyon Arasında’’, Yeni Forum, Aralık 1996, s.9-13.
10. Gedikli, Yusuf, ‘‘Azerbaycan Türkçesi ve Azerbaycan Türkçesinde Özleşme Eğilimleri’’, Yeni Forum, Mart 1993, s.58-63.
11. Gendilov, Seyfettin, Siyasi Tarih, Bakı: Bakı Dövlet Üniversitesi, 1995.
12. Goldenberg, Suzanne, ‘‘Azerbaijan:Still Not Free’’, Pride of Small Nations-The Caucasus and Post-Soviet Disorder, New Jersey, Zed Books Ltd., 1994, s.115-131.
13. Hunter, Shireen T., ‘‘Azerbaijan: Search for Identity and Independence’’ The Transcaucasus in Transition-Nation Building and Conflict, The Center for Strategic and International Studies, Washington D.C., 1994, s.58-96.
14. İncioğlu, Nihal, “Yeni Türk Cumhuriyetlerinde Toplumsal Bölünmeler, Siyasî Güçler ve Yeni Siyasal Yapılanma”, Bağımsızlığın İlk Yılları, (ed. Büşra Ersanlı Behar) Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1994, s.105-142.
15. Lemercier-Quelqejay, Chantal, ‘‘Islam and Identity in Azerbaijan’’, Central Asian Survey, III/2, 1984, s.29-55.
16. Mirze, Rasim (ed.), Musavat Partiyası Sorgu Kitabı, Bakı, 1994.
17. ‘‘Musavat Partisinin Dış Politika Doktrini’’, Avrasya Dosyası, III/4, Kış 1996, s.225-236.
18. Nesipzade, Nesip, ‘‘Bağımsızlık Sorunu’’, Yeni Forum, Ağustos 1992, s.21-27.
19. Nesipzade, Nesip, ‘‘Yeni Turan’ın Kurulması Bakımından Azerbaycan’ın Misyonu’’, Türk Dünyası Araştırmaları, sy.81, Aralık 1992, s.97-103.
20. Political Parties and Movements in Azerbaijan, (ed. Azerbaijan Resource Page), http://www.soros.org/azerbjan.html.
21. Qunduzov, Osman M., Azerbaycan Panoramı, Informasiya Toplusu, Multimedia Center, 1998.
22. Resulzade, Mehmet Emin, Azerbaycan Cumhuriyeti, İstanbul, 1990.
23. Resulzade, Mehmet Emin, Esrimizin Seyavuşu, Çağdaş Azerbaycan Edebiyatı, Çağdaş Azerbaycan Tarihi, Bakı, Gençlik, 1991.
24. Saray, Mehmet, Azerbaycan Türkleri Tarihi, İstanbul, Nesil Yayıncılık, 1993.
25. Sarıahmetoğlu, Nesrin, ‘‘Mart Olaylarının Azerbaycan Tarihindeki Yeri’’, Türk Dünyası Tarih Dergisi, sy.123, Mart 1997, s.10-14.
26. Saydam, Abdullah, Kafkasya’da Bağımsızlık Mücadeleleri ve Türkiye, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Kafkasya ve Orta Asya Ülkeleri Uygulama ve Araştırma Merkezi, Trabzon, 1993.
27. Swietochowski, Tadeusz, “Azerbaijan’s Triangular Relationship:The Land between Russia, Turkey and Iran”, The New Geopolitics of Central Asia and its Borderlands, (ed. A. Banuazizi and M. Weiner), Bloomington, Indiana University Press, 1994, s.118-135.
28. Swietochowski, Tadeusz, Müslüman Cemaatten Ulusal Kimliğe Rus Azerbaycanı 1905-1920 (çev. Nuray Mert), İstanbul, Bağlam, 1988.
29. Şerif, Mehmet (haz. Faris Şaşan), “Azerbaycan ve İnkılabı”, Türk Dünyası Araştırmaları, sy.94, Şubat 1995, s.69-91.
30. Şimşir, Sebahattin, ‘‘Maverayı Kafkasya’nın İstiklali ve Azerbaycan Cumhuriyeti’’, Türk Dünyası Araştırmaları, sy.92, Ekim 1994, s.24-37.
31. Yakublu, Nesiman, Musavat Partiyasının Sorgu Kitabı, Bakı, 1998.

 
 
 Resulzade.org   © 2005/2006  Bütün haqqlar qorunur

Dalğa GH bloqu üçün rəy sistemi qurduğuna görə dostumuz Cavid Ağa'ya təşəkkürlər.